25 Ağustos 2018 Cumartesi

Hürriyet’te Bundan Sonra Ne Yapmak Lazım?


Bir önceki yazımızda Demirören Medya Yatırımları A.Ş. (DMYAŞ)’nin Hürriyet hisselerini satın aldıktan sonra küçük pay sahiplerine yönelik pay alım teklifi yapma zorunluluğunu ve SPK’ya yapılan muafiyet başvurusunun ilgili hukuk kuralları karşısındaki durumunu incelemiştik. Düzenleme gereğince pay alım teklifi zorunluğu doğduğu açıktı. DMYAŞ, SPK’ya muafiyet başvurusunda bulunmuş ancak hangi gerekçe ile muafiyet başvurusu yaptığını kamuoyuna açıklamamıştı. Başvuruyu değerlendiren SPK, 16 Ağustos 2018 tarihinde muafiyet başvurusunu olumlu karşılamış, SPK da hangi gerekçeyle muafiyet başvurusunun olumlu karşılandığını izah etmemişti. Bu karar üzerine 17 Ağustos tarihinde Hürriyet hisseleri %19’dan fazla değer kaybetmişti. Çünkü yatırımcıların beklentisi, hukuka uygun hiç bir muafiyet gerekçesi olmayan DMYAŞ’nin başvurusunun SPK tarafından reddedilmesi ve çağrının hesaplanacak faiz hariç 0,36153 ABD Doları fiyat üzerinden (yaklaşık 2,17 TL) yapılmasıydı.

Artık olan oldu ve SPK kararını verdi. DMYAŞ Hürriyet hisseleri için çağrı yapmayacak. Pay sahiplerinin elinden alınan 44,5 milyon Dolarlık bir çağrı işlemi için yatırımcıların yapabilecekleri hiç bir şey yok mu? Elbetteki çok şey var. Bu yazımızda bunları sizler için kısa ve anlaşılır bir şekilde yazmaya çalıştık. Şimdi bunlara sırasıyla bakalım:
A)       Sabır, İletişim ve Birlikte Hareket: SPK’nın almış olduğu karara karşı başlatılacak itiraz süreci ve hukuki mücadele öncelikle sabırlı olmayı gerektirmektedir. Maalesef ülkemizde hukuki süreç yavaş işlemektedir. Ancak sonuçta mutlaka adalet yerini bulacaktır. Bu nedenle sabırla süreçleri sonuna kadar işletmek gerekecektir. SPK kararı nedeniyle mağdur olanların hukuki süreçte birbirlerinden haberdar olmaları ve birbirlerine destek olmaları için mutlaka iletişim içerisinde olmalarında fayda var. İletişim halinde olmak, zaman içerisinde motivasyonunu kaybeden mağdurların tekrar motive olmalarını da sağlayacaktır. Günümüz teknolojisinde sosyal medya hesapları kullanılarak mağdurların iletişim içerisinde olması ve birlikte hareket ederek seslerini daha iyi duyurmalarının çok daha kolay olduğunu unutmayalım.
B)        CİMER’e Şikayet Başvurusu: SPK bir kamu kurumu olduğundan faaliyetleri sebebiyle Cumhurbaşkanlığı’na karşı doğrudan sorumlu. Almış olduğu kararın Pay Alım Teklifi Tebliği’ne aykırı olduğu değerlendirildiğinden, Hürriyet’te pay sahibi olan yatırımcılar (SPK’nın kararı öncesinde pay sahibi olan ancak karar sonrası satmak zorunda kalanlar dahil) Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na başvuru yapabilirler. Böylece Cumhurbaşkanlığına bağlı Devlet Denetleme Kurulu da harekete geçirilmiş olacaktır. Başvuru da kısaca SPK’nın 16 Ağustos tarihinde aldığı karar sonrası zarar ettikleri, alınan kararın ilgili düzenlemelere aykırı olduğu belirtilerek, kararın düzeltilmesi talep edilmelidir. Başvuruda Sayın Uğur Gürses’in ilgili yazısına, Cumhuriyet’te çıkan habere ve blogumuzda yayınlanan yazıya da atıf yapılabilir. CİMER’e online olarak yapılacak başvuru sadece 5 dakika sürmektedir. CİMER başvurusu için (https://www.cimer.gov.tr) linkine tıklanabilir.
C)        Dava Öncesi Hazırlık: Mağdur olan pay sahiplerinin SPK’nın kararı aleyhine dava açmadan önce, söz konusu karara ilişkin belgeleri SPK’dan talep etmeleri yerinde olacaktır. Bu belgeler, ilgili kurul kararı, rapor ve eklerinden oluşmaktadır. Mağdurlar bu belgeleri Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca doğrudan SPK’dan isteyebileceği gibi, CİMER’e yapacakları başvuru ile de talep edebilirler. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca SPK belgeleri vermek zorundadır.
D)       İdari Dava Süreci: Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olduğundan, kamu kurumlarının almış oldukları kararlardan etkilenen vatandaşların, söz konusu kararlar aleyhine dava açma hakları vardır. SPK’nın kararı da yargı denetimine tabiidir. Bu nedenle idare mahkemelerine verilecek kısa bir dilekçe ile karara karşı dava açılabilir. Dava açmak için 60 günlük süre bulunduğunu unutmamak gerekir. Bu süre karar tarihi olan 16 Ağustos 2018’de başlar. Bu nedenle davanın 15 Ekim 2018 tarihine kadar açılması gerekmektedir. Davayı açan pay sahibinin, karardan etkilendiğini belirtmesi ve gerekli belgeleri başvurusuna eklemesi faydalı olacaktır. Bunun için SPK’nın kararı öncesinde pay sahibi olduğuna ilişkin herhangi bir belgeyi (aracı kurumundan veya bankasından alacağı pay sahibi olduğunu gösterir hesap ektsresi olabilir) başvurusuna eklemesi yeterlidir.

İdare mahkemesinin kararı sonrasında, tarafların karara itirazını istinaf mahkemesi inceler. İstinaf mahkemesinin kararına karşı ise tarafların Danıştaya temyiz başvurusu yapma hakları vardır. Danıştay kararından sonra da iç hukuk yolları, Anayasa Mahkemesine yapılacak bireysel başvuru ile sonuçlanmaktadır.

Dava sonucunda SPK’nın kararının hukuka aykırı bulunması durumunda, DMYAŞ pay alım teklifi yapmak zorunda kalacaktır. Üstelik aradan geçen süre sebebiyle çağrı fiyatına hem ABD Doları bazında faiz, hem de kur farkı eklenecektir. İkinci olarak SPK kararından dolayı zarar gören ve dava açan pay sahipleri, zararlarının tazmini için SPK’ya dava açabileceklerdir. SPK kararına karşı açılan dava karar bağlandığından, SPK’ya açılacak tazminat davası çok daha kısa sürede sonuçlanacaktır.

Tazminat davası için SPK’nın kararı nedeniyle zarara uğranıldığının ve zarar miktarının ispatı gerekmektedir. Bunun için yatırımcıların SPK kararı öncesinde sahip oldukları Hürriyet hisselerini, SPK’nın kararından sonra sattıklarını ve bu satış nedeniyle ettikleri zararı belgelendirmeleri gerekecektir. Tüm bu belgeleri saklayıp dava süreçlerinde kullanmak yerine olacaktır.

Tüm bu anlatmış olduğumuz süreçler zaman alacağından ve süreç içerisinde mağdurların işlemleri devam ettirme motivasyonu azalabileceğinden, mağdurların iletişim içerisinde olmalarının ve birlikte hareket etmelerinin önemine bir kez daha vurgu yapmakta fayda var. Unutmayalım hukuk yavaş işlese de adalet er geç yerini bulacaktır.

Bahadır Akarsu


Not: Tweeter hesabımız açılmıştır (https://twitter.com/BvADanismanlik).

19 Ağustos 2018 Pazar

Bayram Tatili SPK Üyelerine Rezil Mi Oldu?


16 Ağustos 2018 tarihli SPK Haftalık Bültenine baktığımda iki husus dikkatimi çekti. Birincisi halen firarda olan eski savcı Muammer Akkaş ve onunla birlikte 2 kişi hakkında yapılan suç duyurusu. İkincisi ise Doğan Grubunun Demirören Grubuna yaptığı satışlar sebebiyle ortaya çıkan pay alım tekliği zorunluğuna ilişkin iki farklı kurul kararı. Kararlardan ilki Demirören Gazetecilik A.Ş. (eski adıyla Doğan Gazetecilik A.Ş.) ortaklarına yönelik çağrı başvurusunun onaylanması ve çağrı fiyatının belirlenmesi.

Bültende yer alan ikinci karar ise Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. paylarının %77,67’sini satın alan Demirören Medya Yatırımları Ticaret A.Ş. (DMYAŞ)’nin, ortaya çıkan pay alım teklifi zorunluluğundan muafiyet başvurusunun olumlu karşılanmasına ilişkin. Muafiyet başvurusunun Tebliğin hangi hükmüne dayanılarak olumlu karşılandığı bilgisine yer verilmemesi hemen dikkatimi çekti. Konuyu biraz araştırdığımda, DMYAŞ’nin 18.5.2018 tarihinde pay devrinin tamamlandığını, Pay Alım Teklifi Tebliği kapsamındaki değerlendirmenin daha sonra yapılıp kamuya açıklanacağını duyurduğunu tespit ettim. Daha sonra DMYAŞ 23.5.2018 tarihinde bir açıklama daha yaparak pay alım teklifi yükümlüğünden muafiyet başvurusunu SPK’ya yaptığını kamuoyuna duyurmuş. Ancak ilginç bir şekilde Tebliğin 18’inci maddesinde yer alan hangi gerekçeyle muafiyet başvurusu yaptığını belirtmemiş.

Gerek SPK bülteninde gerekse DMYAŞ’nin açıklamalarında muafiyet gerekçesinin belirtilmemesi oldukça tuhaf. Tam bu konuda bir yazı hazırlarken bir arkadaşım, önce Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir yazıyı[1], sonrada Sayın Uğur Gürses’in konuya ilişkin yazısını[2] gönderdi. Habercilerin deyimi ile manşet haber elimde patladı ama neyse ben yine de başladığım yazıyı bitireyim istedim.
Pay Alım Teklifi Tebliğinin 18’inci maddesinde, pay alım teklifi yükümlülüğünden muafiyet verilebilecek 7 durum belirtilmiştir. Bu 7 durumdan 5’i tebliğin ilk yayımlandığı tarihten beri yürürlükte iken, son iki durum Tebliğe sonradan eklenmiştir. Şimdi DMYAŞ’nin başvurusunun her bir hükmü karşısındaki durumunu kısaca değerlendirelim.

İlk muafiyet gerekçesi halka açık şirketin finansal güçlük içinde bulunması durumu. Eğer halka açık şirket finansal güçlük içindeyse ve yönetim kontrolü değişikliği şirketi bu durumdan çıkarmayı amaçlıyor ise SPK pay alım teklifi zorunluluğundan muafiyet verebilmektedir. Bu durumda SPK, şirkete bir fon girişi olup olmadığını veya sermaye yapısı değişikliğinin zorunlu olup olmadığını incelemek durumundadır. Hürriyet Gazetecilik’teki yönetim kontrolü değişikliğinin finansal güçlükten kaynaklanmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Zaten DMYAŞ tarafından şirkete bir fon girişi sağlanmadığı gibi, SPK’da bu yönde bir inceleme sonucu açıklamamıştır.

İkinci muafiyet durumu, şirketin yönetim kurulunda bir değişiklik yapılmadan, yönetim kontrolünü sağlayan payların elden çıkarılması veya elden çıkarılmasının taahhüt edilmesi durumunda verilecek olan muafiyettir. Hürriyet’te yönetim kurulu değiştiğine ve DMYAŞ sahip olduğu payları satmayı taahhüt etmediğine göre böyle bir durumda söz konusu olamaz.

Üçüncü muafiyet hali, dolaylı yönetim kontrolü değişikliklerinde uygulanan bir hüküm. Halka açık şirketin ana ortağını satın alan kişinin bu satın almadaki amacı, halka açık şirketin yönetimini elde etmek değilse, bu durumda da muafiyet verilebilmektedir. Farz edelim İspanyol bankası BBVA’yı bir şirket satın aldı ve yönetim kontrolünü elde etti. BBVA, Garanti Bankasının sahibi olduğundan (yönetim kontrolünü elinde bulundurduğunu kabul edelim), Garanti Bankası’nın ortaklarına yönelik de çağrıda bulunma zorunluluğu doğacaktır. Ancak BBVA’yı satın olan kişi, amacının Garanti Bankası’nın yönetimini ele geçirmek olmadığını, Tebliğin ilgili hükmünde belirtilen şekilde SPK’ya açıklamak zorundadır. Hürriyet’in durumu zaten bu hükme hiç uymamaktadır.

Dördüncü muafiyet hali özelleştirme kapsamındaki halka açık ortaklıklarla ilgili olduğundan bu konuya girmeye zaten gerek yok.

Beşinci muafiyet hali, çok özel bir halka açılma şekli için ilgili tebliğe yazılmış bir hüküm. Yurt dışında görülen bu halk açılma türünde; özel amaçlı bir şirket kurulmakta, kurulun bu şirket belirlediği alanlarda faaliyet gösteren şirketleri halka arz geliri ile satın alacağını belirterek halka açılmaktadır. Halka arz izahnamesinde bu durumu belirten şirket, yatırımcısından aldığı halka arz gelirini kasasına koyduktan sonra, kasasındaki nakit para ile piyasada şirket avına çıkmaktadır. Satın alacağı şirketi bulduktan sonra yapacağı genel kurul toplantısı ile söz konusu satın alma ve sonrasındaki birleşmeyi ortaklarının onayına sunmaktadır. Söz konusu satın alma-birleşmeyi onaylamayan ortakların paylarını geri satın alan halka açık şirket, genel kurul toplantısı sonrasında birleşme işlemini tamamlayarak, satın aldığı firmayı halka açık hale getirmektedir. Biraz karışık oldu ancak tebliğin bu hükmünün anlaşılması önemli. Görüldüğü üzere DMYAŞ’nin ve Hürriyet’in durumu bu hükme de uymuyor.

Altıncı muafiyet hali Türk Telekom için sonradan tebliğe eklenmiş bir muafiyet türü. Malum olduğu üzere Türk Telekom’un ana hissedarı Ojer Telekom’un bankalara borcunu ödeyememesi nedeniyle, alacaklı bankalar konsorsiyumu alacakları karşılığında Türk Telekom hisselerini alacaklar. SPK bu fıkraya sadece Türk Telekom’un adını yazmamış. Yani bu maddeye de uygun değil verilen muafiyet kararı.

Son muafiyet hali belirli bir mevzuat hükmünün yerine getirilmesi nedeniyle ortaya çıkan zorunluluk hallerine muafiyet tanıyor ki bu da DMYAŞ’ın satın almasına uygulanamaz.

Tüm muafiyet halleri bunlardan ibaret. Anlaşılacağı üzere DMYAŞ’nin başvurusu hiçbirisine uymuyor. Pay alım teklifi nedeniyle küçük yatırımcıya ödenmesi gereken tutar yaklaşık 44,5 milyon ABD Doları veya 267 milyon TL. Yaklaşık 1 milyar Dolarlık bir medya satın alması yapan Demirören grubu, neden Tebliğ’in hiç bir hükmüne uymamasına rağmen muafiyet başvurusu yaptı ve neden 1 milyar Dolar ödemeyi yaparken, küçük yatırımcıya 44,5 milyon doları ödemekten imtina etti? Peki SPK pay alım teklifi yükümlülüğüne hangi gerekçeyle muafiyet verdi?

16 Ağustos tarihinde Hürriyet’in pay fiyatı 1,39 TL seviyesindeydi. SPK’nın muafiyet başvurusunu olumlu karşılamasının ardından hisseler 17 Ağustos’ta %19’dan fazla değer kaybederek 1,12’ye düştü. Oysa başvuru reddedilmiş olsaydı ve DMYAŞ pay alım teklifi yapmak zorunda kalsaydı, bir pay için çağrı fiyatı Dolar kuru 6 TL kabul edildiğinde 2,17 TL olacaktı. DMYAŞ’nin muafiyet başvurusunun olumlu karşılanması, DMYAŞ’yi yaklaşık 267 milyon TL’lik ek masraftan kurtarırken, yatırımcıların 16 Ağustos kapanışa göre yaklaşık 96 milyon TL zarar etmesine sebep oldu.

DMYAŞ’nin muafiyet başvurusu SPK’nın Ortaklıklar Finansmanı Dairesi tarafından incelenen bir başvuru. Başvuru bir SPK uzmanı tarafından incelenmiş ve rapora bağlanmış olmalıdır. Daire yönetimi tarafından incelenen rapor nihai olarak 7 kişilik karar organında görüşülmekte ve alınan karar hem kamuoyuna duyurulmakta hem de başvuru sahibine bildirilmektedir. Tüm bu süreçlerden geçen muafiyet başvurusunun hataen olumlu karşılanması düşünülemeyeceğine göre (ki bugüne kadar SPK tarafından kararı düzeltme yönünde bir açıklama yapılmamıştır), Tebliğin hangi hükmüne istinaden muafiyet verildiği kamuoyuna açıklanmalıdır. Yapılacak açıklama hem Tebliğ hükümlerinin yeni yorumunun piyasa katılımcıları tarafından öğrenilmesini sağlayacak hem de SPK ve uzmanları büyük bir töhmet altına girmekten kurtulacaktır. Ayrıca konu hakkında bilgisi olan herhangi bir kişi de bvadanismanlik@gmail.com adresinden bana atacağı bir eposta ile beni aydınlatırsa, gelen açıklamaya burada yer vereceğimi belirtmek isterim.

Malum Bayram tatili sürecindeyiz. Bu nedenle bu tartışmanın bayram süresince devam etmesi muhtemel. Tartışma devam ettikçe gerek SPK kurul üyeleri gerekse Ortaklıklar Finansmanı Dairesi yöneticileri huzurlu bir bayram geçiremeyeceğe benziyor.

İyi bayramlar...

Bahadır AKARSU

14 Ağustos 2018 Salı

SPK DEDİĞİNİ YAPABİLECEK Mİ?



SPK 13.08.2018 tarihinde bir basın açıklaması yaptı. (http://spk.gov.tr/Duyuru/Goster/20180813/0) Açıklamada özetle; basın yayın organlarında çıkan söylenti niteliğindeki haber ve açıklamalara itibar edilmemesi gerektiği vurgulanmış, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 107’inci maddesinin 2’nci fıkrası hükmü hatırlatılarak, halka açık bankalar, finansal kuruluşlar ve şirketler hakkında yalan yanlış haber ve açıklama yapanlar ile bunları yayanlar hakkında yasal işlemlerin kararlılıkla yapılacağı ifade edilmiştir.

SPK basın duyurusunda 107’nci maddenin 2’nci fıkrası hükmüne de yer vermiştir. İkinci fıkra hükmü aynen aşağıdaki gibidir:
“(2) Sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan veya rapor hazırlayan ya da bunları yayan ve bu suretle menfaat sağlayanlar iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar.”

Fıkrada 7.4.2015 tarih ve 29319 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6637 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 11’inci maddesi ile bir değişiklik yapıldığı anlaşılmaktadır. Yapılan değişikliğin içeriğine baktığımızda, 6362 sayılı SPKn’nun ilk haline göre madde metnine “ve bu suretle menfaat sağlayanlar” ifadesinin eklendiği anlaşılmaktadır. Fıkranın eski şekli ise şu şekildedir:
“(2) Sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan veya rapor hazırlayan ya da bunları yayanlar iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar.”

Maddenin eski halinde ceza verilmesi için yalan, yanlış, yanıltıcı bilgi vermek, söylenti çıkarmak ve yorum yapmak veya bunları yaymak yeterli iken, maddeye eklenen “bu suretle menfaat sağlayan” ifadesi ile suç için menfaat elde etmiş olma şartı getirilmiştir. Diğer bir ifade ile herhangi bir menfaat elde etmeden yapılacak yalan, yanlış, yanıltıcı haber, yorum ve açıklamalar 107’nci madde anlamında suç sayılmamaktadır.

Maddede yapılan değişiliğin gerekçesi TBMM’nin internet sitesinde (http://mevzuat.tbmm.gov.tr/mevzuat/faces/maddedetaylari?psira=121125&_afrWindowMode=0&_afrLoop=8864835256433826&_adf.ctrl-state=rl19csp7w_4) aşağıdaki şekilde açıklanmıştır:
“6362 sayılı Kanunun 107 nci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen bilgi bazlı piyasa dolandırıcılığı suçunun, sermaye piyasası aracının fiyatını, değerini veya yatırımcıların yatırım kararlarını etkileme amacıyla gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin somut olay bazında tespiti güç olduğundan, söz konusu amacın, fiili gerçekleştirenin kendisine veya başkasına doğrudan ya da dolaylı menfaat temin etmesi şartı ile somutlaştırılması hedeflenmiştir.”

Özetle değişiklik ile, eylemi yapanın amacının somut olay bazında tespitinin güç olacağı, bu nedenle menfaat elde etme şartı getirilerek amacın somutlaştırılmak istendiği ifade edilmiştir.

Madde metninin eski hali Avrupa Birliğinin Market Abuse düzenlemesine (https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32014R0596&from=EN) uygun olarak yazılmıştı. Düzenlemede menfaat elde etmiş olma şartı bulunmamaktaydı. Bu durum 107’nci maddenin ilk fıkrasında tanımlanan fiyat bazlı piyasa dolandırıcılığı suçu ile, bilgi bazlı piyasa dolandırıcılığı anlamına gelen ikinci fıkradaki suçun cezalarına da yansımıştı. Şöyleki, fiyat bazlı piyasa dolandırıcılığı suçunda çoğu kez kazanç elde etmek amaçlandığı ve kazanç elde edildiği için (kazanç/menfaat elde etmek suçun oluşması için gerekli bir şart değildir), kesilecek adli para cezasının elde edilen menfaatten az olamayacağı belirtilmiştir. Kanun metninin ilk halinde, bilgi bazlı piyasa dolandırıcılığı suçu menfaat elde etme şartına bağlanmadığı ve bu tür bir menfaatin araştırılmasına ihtiyaç bırakmamak için, kesilecek adli para cezasında elde edilen menfaate atıf yapılmamıştır.

Gelelim asıl ifade etmek istediğimize. Son günlerde özellikle döviz piyasalarında yaşanan yukarı yönlü hareket ile birlikte, başta bankalar olmak üzere pek çok halka açık şirketi olumsuz etkileyebilecek haber, açıklama ve yorumlar, özelllikle sosyal medya aracılığıyla yayılmaya başladı. Bu durum da piyasadaki dalgalanmayı olumsuz etkiledi. Günümüz teknolojisinde, bu tür haber ve açıklamaları yapan sosyal medya hesaplarını bulmak çok da zor değil. Diyelim ki emniyet ve istihbarat yetkilileri bu hesapları kullanan kişileri buldu ve listesini SPK’ya verdi. Peki SPK bu kişilerin doğrudan veya dolaylı, kendi veya başkaları adına bir menfaat elde ettiğini nasıl tespit edecek? Bu tür bir tespitin yapılması, aylarca veya yıllarca araştırma yapılsa da hiç bir zaman mümkün olmayabilir. Çok az kişi hem bu tür haberler yapıp hem de doğrudan kendileri işlem yaparak menfaat elde eder. Menfaat elde eden kişi ile haber veya yorumu yapan kişi arasında bir irtibat bulmak oldukça zordur ve uzun süreli çalışma gerektirecektir. Sonucu şimdiden tahmin etmek hiç de zor değil. Bu açıklamaları yapanlar bulunsa dahi, bu açıklamaları dolayısıyla menfaat elde etmedikleri için haklarında sermaye piyasası kanunu anlamında bir işlem yapılamayacak ve ceza verilemeyecektir.

O halde SPK 2015 yılında Kanunun ilgili maddesinde bu tür bir değişiklik yaparak, neden suçun ispatını daha zor bir hale getirdi. Üstelik AB düzenlemesi menfaat elde etmiş olma şartı getirmemişken. Meclisin SPK’nın görüşü ve onayı olmadan böyle bir kanun değişikliği yapması mümkün değil. SPK bu değişiklik ile özelikle sosyal medya hesapları üzerinden çok hızlı şekilde yayılacak söyletiler ile başta haka açık bankalar olmak üzere, tüm halka açık şirketleri büyük bir tehlikeye karşı korumasız hale neden getirdi? Neden elini kolunu bağlayacak böyle bir düzenleme yaptı? Böyle günlerin geleceğini ve ekonomimizin saldırıya uğrayacağı ve tedbir alması gerektiğini hiç düşünmedi mi?

SPK Kanunda yapılan değişikliği tekrar gözden geçirmeli ve halka açık şirketlerimizi sosyal medya başta olmak üzere yapılacak yanlış, yanıltıcı haberlere karşı koruyucu daha iyi bir düzenlemeyi vakit kaybetmeden yürürlüğe sokmalıdır.